TOKAT YOLLARI TAŞLI
Yaz tatili yaklaşırken son sınıf öğrencilerini, ortaokuldan sonra girmeyi düşündükleri okulun giriş sınavlarının tatlı heyecanı sarmıştı.Öğrenciler, devam etmeyi amaçladıkları okulların sınavlarına katılabilmek için gerekli olan resmi evrakları hazırlama çabasındaydılar.Benim en büyük idealim pilot olabilmekti.Ancak ortaokul yıllarında yaşamak zorunda kaldığım bir takım olumsuzluklar nedeniyle diploma notumu askeri liselerin istediği baraj puanı düzeyinde tutturamamıştım.Bu yüzden pilot olma arzumun üzerine zorunlu olarak kalın bir çizgi çekmiştim.Şimdiki idealimi, henüz ilkokula başlamadan önce babamın bana taktığı ‘ hoca ‘ lakabını gerçekleştirmeye yoğunlaştırmıştım.
Ortaokulu bitirdiğimiz yıl, il merkezinde bulunan öğretmen okulunun, yeni yaptırılan ve eskisine göre çok daha büyük olan binasında hizmet vereceğini öğrenmek bu okulun sınavlarında başarılı olabilme umudumuzu artırdı.Bu durumun bizim için çok iyi bir şans olduğunu düşünüyorduk.Ben de şansımı artırmak için sınav zamanına kadar çok sıkı bir şekilde çalışmaya başladım.Çeşitli kaynak kitaplar temin ederek sınav tarihine kadar aralıksız çalıştım.
O yıllarda ilçemizde çok az sayıda taşıt aracı vardı.Garaj denilen terminalde en fazla iki üç araba bulunurdu.Bu arabalardan en az ikisi cipti.Cip, köylere ya da en yakın iki ilçeye yolcu taşıyan beş kapılı land-rover marka arabalara verilen yöresel bir isimdi.Öğretmen okulu sınavlarına katılacak öğrenci sayısı bir hayli fazla olduğu için okul yönetimi, öğrencilerin il merkezine götürülmeleri yükümlülüğünü üzerine almıştı.Zira araç bulma ve il merkezinde konaklama masraflarını karşılayamayacak yoksul aile çocuklarının sınava katılmaktan vazgeçme olasılıkları vardı.Okul yönetimine vereceğimiz az bir katılım ücreti ile topluca sınava gitmek bizim için çok büyük bir destekti.
Mayıs ayının üçüncü Pazar gününün sabahı, sınava katılmak üzere başvuruda bulunan tüm arkadaşlar okul bahçesinde toplandık.Henüz saat sabahın altısı idi. Sınav saat onda başlayacaktı.Herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmamak için mümkün olduğunca erken yola çıkmamız gerekiyordu.Okulumuzun giriş kapısının önünde yer alan merdivenlerin en üst basamağında duran tarih öğretmenimiz Talat Bey çevresine toplanmamızı istedi.Bir anda merdivenlere yaklaştık.Elli civarında öğrenci, Talat Bey’in söyleyeceklerini dikkatle dinlemek üzere kulaklarını dört açtılar.Talat Bey öncelikle sınava girerken bulundurulması zorunlu belgelerin yanımızda olup olmadığını kontrol etmemizi istedi.Herkes elinde tuttuğu kağıtlar arasında istenen belgeleri aradı.Ben de kesin olarak yanıma aldığımı bildiğim halde sınav giriş belgemle nüfus cüzdanıma bir kez daha göz attım.Her şey yerli yerindeydi.Öğrenciler arasında kısa süren bir karmaşa oldu.Hiç kimse eksik bir belge bildiriminde bulunmadı.Bu sırada okul müdür yardımcısı Talat Bey’in yanına geldi.Öğrencilerin sakinleşmesi için birkaç dakika bakışlarını üzerimizde gezdirdikten sonra konuşmaya başladı.Daha sonra öğrencilerin kendisini dinlemeye hazır olduğuna kanaat getirince,birazdan bizi il merkezine götürecek otobüse nasıl binmemiz gerektiğini,otobüste nasıl durmamız gerektiğini,sınav öncesi ve sonrasında nasıl davranmamız gerektiğini anlattı.İlçemizde bulunan ve yalnızca Ankara’ya yolcu taşıyan uzun burunlu otobüsün otuz koltuğunun bulunmasına karşılık öğrenci sayısı nerdeyse bu sayının iki katı kadardı.İki kişilik koltuklara üçer kişi binsek bile bazılarımızın ayakta kalacağı kesindi.Aslında bu durum hiç de umurumuzda değildi.Ayakta gitmek bizim için sorun olmazdı.Koltuklara sıra ile oturabilirdik.İl merkezi ilçemizden en fazla bir buçuk saatlik bir uzaklıktaydı.Ayakta kalan öğrencilerin yorulacağını sanmıyordum.Yani otuz yolcu kapasiteli otobüse elli kişinin nasıl binebileceği, öğretmenlerden başka kimseyi endişelendirmedi.Saat yediye çeyrek kala okul bahçesine giren otobüse çabucak doluştuk.Koltuklara üçer dörder kişi oturuldu.Öndeki iki koltuk öğretmenlere ayrıldı.Ayakta kalan beş altı öğrenci de şoförün yanında duran motor kapağına dizildiler.Beklenen kargaşa yaşanmadı.Herkes sessiz olmaya özen gösteriyordu.Öğretmenler de yerlerini aldıktan sonra araba yavaşça hareket etti.
Arabanın içerisinde adeta bir et yumağı gibiydik.Herkes yanındaki ile yapışık bir durumdaydı.Arabanın bu kadar yolcuyu taşıma kapasitesinin olup olmadığı kimsenin umurunda değildi.Bozuk zeminli toprak yolda ilerlerken arabanın esnediğini hissedebiliyordum.Şehrin tam ortasından geçen ana caddede ilerleyerek dış mahallenin son evlerini de geride bıraktık.Şehrin doğusunu sınırlayan kuru derenin üzerideki taş köprüyü geçtikten sonra araba hızını artırdı.Bunu şoförün vites büyütmesi sırasında motor sesinde oluşan değişikliklerden anlamak mümkündü.Kafamdan ‘az sonra uçar gibi ilerleyeceğiz’ diye düşünürken gözüm sol taraftaki şehir mezarlığını sınırlayan kara ardıç ağaçlarına takıldı.Ağaçlar sıralarını bozmadan büyük bir hızla gerilere doğru akıyorlardı.Yanımda oturan canım arkadaşım Mustafa’ya izlemekte olduğum manzaraya bakmasını söyleyecekken müthiş bir gürültü ile sarsıldık.Arabanın sağ tarafı aşağı doğru kaymıştı.Güçlü bir el arabanın ön tarafını inadına yola vuruyor gibiydi.Ne olduğunu anlayamamıştık.Korku ile bir yerlere tutunarak dengemizi korumaya çalışıyorduk.Çığlıklar ve korku dolu sesler kapladı ortalığı. Ne kadar sürüklendik bilmiyorum.Nihayet araba durdu.Çok yoğun bir toz bulutu her yanı kapladı.Çevreyi göremez olduk.Araba durur durmaz her iki kapısı birden açıldı. Birbirimizi ezercesine kendimizi dışarı attık.Arabayı inceleyerek ne olup bittiğini anlamaya çalıştık.Arabanın sağ ön tekerleği yerinde yoktu.Tekerleğin bağlı olduğu demir kol, yolun sert toprağını bir pulluk gibi, derin bir şekilde yırtmıştı.Hepimiz sınava yetişemeyeceğimiz korkusuna kapıldık.Ne yapılabileceği konusunda herkes ayrı bir şeyler söylüyordu.Oysa çok büyük bir tehlike atlattığımızın farkında değildik. Tüm bu kargaşa içerisinde debelenirken Öğretmen Haluk Bey’in sesi duyuldu: “Bağırmayı bırakın çocuklar,Elbet bir çözüm yolu bulacağız.Şimdi kenara çekilerek sakin bir şekilde bekleyin.” Dedi.
Arabanın sürücüsü aynı zamanda sahibiydi.İlçenin şehirlerarası tek otobüs işletmesi onlara aitti.Akşam Ankara’ya yolcu taşıyacak olan diğer otobüsü getireceğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı.Biz kendi aramızda durum değerlendirmesi yapmaya çalışırken zamanın akışını unutmuştuk.Çok uzun bir süre geçmeden ikinci otobüs arkasında yoğun bir toz bulutu bırakarak yanımıza yaklaştı.Okul önünde yaşananlar yinelendi.Bir anda arabaya doluştuk.Bir başka aksilik yaşanmaması için dua ederek yola koyulduk.Kısa bir süre sonra yaşananları unutarak kendimizi sınava odakladık.Karşılıklı sorular sorarak bilgi alışverişinde bulunmaya çalışıyorduk.Birilerinin ‘Turhal’a geldik’ çığlıkları ile ilgimizi dışarı yönelttik.
Yaşadığımız ilçe ile arasında en çok yirmi kilometre olan Turhal’ı ilk kez görüyordum.Şeker fabrikasında çalışan işçilere ait olduğunu öğrendiğimiz bahçeli ve bakımlı evler arasında kalan ve şimdiye kadar görmediğimiz genişlikteki yolda ilerlerken hiçbir ayrıntının gözümden kaçmaması için pür dikkat çevreyi seyrediyordum.Coğrafya derslerinde adını ve akış güzergahını öğrendiğimiz Yeşilırmak, şehrin eki yerleşim alanı ile yeni yerleşim yerlerinin tam ortasından geçiyordu.Eski yerleşim alanı,ilk bakışta kale olduğu belli olan yarı kayalık bir tepenin etrafını çepeçevre sarmıştı.Evler tabandan doruğa doğru üst üste yığılmış gibi duruyordu.Arabamız eski evleri geride bıraktıktan sonra tekrar tarlalıklar arasına daldı.Şimdi çok daha büyülü bir ortamda ilerlemeye başlamıştık.Belki de ilk kez doğduğum yerlerden bu kadar uzaklaşmış olmamın içimde yarattığı psikolojik yapının bir yansıması olarak çevre bana bu kadar büyülü görünüyordu.
Turhal-Tokat arasını birleştiren yol asfalt kaplıydı.İlk kez asfalt bir yolda ilerliyordum.Şimdiye kadar üzerinden geçtiğimiz stabilize yollarda ilerlerken alışık olduğumuz sarsıntılar ve titremelerden eser yoktu.Araba yolda yağda kayar gibi sarsıntısız ilerliyordu.Yol yüzeyinin böylesine pürüzsüz olması bana çok tuhaf geliyordu.Araba ilerlerken arkada toz bulutu bırakmıyordu.Asfalt yol göz alabildiğine uzayan ovayı sınırlayan iki dağ sırasından, soldakine yakın bir konumda, sık ağaçlarla sınırlanmış bükümlü yolda hızla yol alıyordu.Görmekten çok zevk aldığım uçsuz bucaksız bir yeşillik denizinin tam ortasına düşmüştüm.Hayalimde yarattığım cennet tam böyle bir ortamdı.Böyle bir ortamda yol almak bana sonsuz bir mutluluk veriyordu.İçimden,bahçelerin ilkbahar bakımlarını yapmak üzere ellerinde çapaları ile çalışmakta olan köylülerden biri olmak geçiyordu.Daldığım hayali cennetimden uzak kalmamak için Tokat’a kadar yanımdakilerle hiç konuşmadım.
Saat dokuz on beşte Tokat’a ulaştık.Şehrin girişinde üzerinden geçmekte olduğumuz tarihi taş köprünün Selçuklulardan kaldığını öğrenince bu kez tarihin derinliklerine daldım.Köprünün muhteşem bir görünüşü vardı.Sanki bu yıl hizmete girmiş gibi sapasağlamdı.Köprü kemerinin tepe noktasındaki kitabede üzerinde durduğumuz köprünün bin üç yüz ellili yıllarda yapıldığı yazılıydı.Yani en az altı yüz yıl önce yapılmıştı.Köprüden sonra ilerlediğimiz geniş caddenin sağ tarafında kalan birkaç kümbet ve tarihi yapının güzelliğine hayran kaldık.Kendimi tarih içerisinde yol alan bir gezgin gibi hissediyordum.
Eski binalardan oluşan okulun bahçesi insan doluydu.Öğretmenlerimiz arabadan inmeden önce son uyarılarını yaptılar.Sınav çıkışında aynı noktada toplanmamızı bildirerek dağılmamıza izin verdiler.Okul çevresinde gezinen öğrencilerle velilerin arasına karıştık.
Saat ona çeyrek kala okulun hoparlöründen giriş kapısı önünde toplanmamız anons edildi.Giriş kapısının önünde toplandık.Yüksek merdivenin en üst basamağında duran bir görevli elindeki listeden tek tek sınava girecek olan öğrencilerin adlarını okumaya başladı.On dörderli öğrenci grupları birer öğretmen gözetiminde sınav salonuna alınıyordu.Sınıflardaki sıralara birer birer oturmamız istendi.Sınav maratonu başladı.
Öğretmen okulu birinci sınav sonuçları Haziran ayının son haftasında açıklandı.Benden önce sonuçları öğrenen bir arkadaşımdan sınavı kazandığım müjdesini alınca gözümle görmek ve emin olmak için okula koştum.Okulun giriş kapısının camının iç tarafına asılı olan listeyi hızla gözden geçirdim.Sınavı okulumuzdan dokuzuncu olarak kazanmıştım.Listede toplam yirmi kişinin adı yazılıydı.Gözlerim, kazananlar listesinde çok sevdiğim arkadaşım ve köylüm Mustafa’nın adını boş yere aradı.Çünkü Mustafa’nın adı listede yoktu.Kazanamamıştı.Sınavı kazanma sevincim gölgelendi.Son sınıfın ikinci yarısında boğazından hastalanan Mustafa’nın yeterince sınava hazırlanamadığı belliydi.Üzüldüm.Ama elimden bir şey gelmezdi.”Sağlık olsun seneye kazanır” diyerek yarı hüzün yarı sevinç duyguları eşliğinde eve yürüdüm.
Bilal BENGÜ